14 Haziran 2011 Salı

kötüyevarım.

kendi ekseni etrafında hiç dönemeyen gezegen benimkisi.
yorgun, isteksiz ama umutlu.

Ben aşık bir adamım,
ben umutlu bir adamım
ben düşünebilen bir adamım
ben düşüdükçe yorulan bir adamım
ben yorgun bir adamım
ben çoktan yok olmuş bir adamım
ben hiç olmamış bir adamım
ben yaşanmamış bir dünyanın uykusundayım.
ben..
işte öylesine bir adamım.

21 Mart 2011 Pazartesi

inançlar vs duygular

ve biz dünyalar yaratıp, dünyalar yok edenler,


bugün burada bir şeyler anlatmak istiyorsak bir çok nedeni olabilir; yaşamayı sevmek, insanları sevmek, korkmak, inanmak, yalvarmak, düşünmek daha niceleri. her istek bir yeniden doğuşun hikayesidir aslında.
isteklerimiz bizlerin yeniden doğmaya, yeniden yaşamaya ve yeniden anlatmaya yönelik attığı sert ama kararsız adımlardır.
şimdi sizlere bir hikayemden bahsedeceğim; içinde yalvarış ve korku içeren bir istek sonucu doğan bir hikaye..

günlerin en yorucu ve en soğuk olanıydı. duygu fırtınaları esiyor, ortalığı darma dağın ediyordu. inanılması güç bir sertlikteydi bu rüzgarlar. şimdilerde bir çok insanın 'sevgi' diye tabir ettiği bir duygunun yokluğunda oluşan fırtınaydı. tüm hisler, bir araya gelip kendi aralarında türlü kararlar almışlardı. en ağır karar ise 'sevgi' yok edilecekti. idamına karar verildi. mahkemeye defalarca temyize gidildi, fakat geri dönüşüy yoktu. işin en ilginç tarafı şu idi; sevgi durumundan şikayetçi değildi. herkesin onu suçlayıcı tavırlarına karşı hiç bir şey söylemiyordu. geri dönüşü olmayan bir yoldu bu.. ilk başta umut geldi, anlattı sevgiye bir şeyleri. umudun arkasından korku ve onun arkasından öfke.. daha devamı gelemezdi, çünkü öfkenin bittiği yerde başlıyordu sevgi. işte o an düşündü ve hatırladı o sabahı, konuştu ve ağladı bu mısraları


inançların ve duyguların ters düştüğü zamandı.
öfke ve korku karşımda
bana bağırıyorlar
"bırak, dünya buna değmez!" diye.
yanımda bir umut var
"denemeye değer, kaybedecek ne var ki
inancımızdan başka?"


inançlar..
işte o sabah doğdu.
o sabahın akşamında oldu her şey.
inançlar, kaybedilmeye değer görüldü.
inançlar, yok edilmeye değer görüldü.
öyle bir sabahtı,
inançlar sevginin var gücüyle yerin dibine itildi.
korku ve öfke o sabahın akşamında
inançlarla birlikte uyudu.
o sabahın akşamında oldu
sevgi uyur iken, inançlar uyandı;
bir kılıç darbesi ile umudu yaraladı,
korku ve öfke sevgiyi
o sabahın akşamında hapsettiler."

12 Şubat 2011 Cumartesi

ödül.

bazen ceza suçtan önce gelir.

"öyle ya da böyle
bir hayal daha kurmayacağım" dedi.
düşündü-durdu.
sonra anladı;
bu da bir hayaldi.

9 Şubat 2011 Çarşamba

kendim vs kendim

benim gibi adamlar doğdukları gün, bir cezaya çarptırılırlar; nasılsa gelecekte bu cezaya bir kılıf uyduracakları bilindiği için.

önce kafamıza bir kuruntu takarlar.
sorgulatırlar.
çelişkiler sunarlar. arka arkaaya binelrce soru sorarlar. susmazlar, durmazlar, ağlatırlar. ama çocuksundur, anlayamazsın. bir şeyler sezersin ama asla tam anlayamazsın.
bu anlayamamak o çocuğu üzer, insanlardan uzaklaştırır.

daha sonra o çocuğu alırlar, uzaktan insanları seyretmesini sağlarlar. o çocuk öyle böyle orada kalır. mutlu olmak ya da olmamak önemli değildir. izledikçe insanları, büyür. büyüdükçe daha fazla sorugular. sorguladıkça olgunlaşırç olgunlaştıkça hırçınlaşır..

ve çocuk daha da büyür.

bir aşamadan sonra aklımıza inanç ile ilgili sorular gelir. inançlarımızı sorgularız. "inanç" deriz, "neden" deriz? "biz niçin bir şeylere inanıyoruz" deriz. "niçin güveniyoruz?" deriz. kafamızı kemirir bu inanç konusu. en sonunda anlarız; kendimizden başka inanacak kimsenin olmayacağını. bu bir kabulleniştir. biliriz, her kabulleniş bir inanç değildir, aksine her kabulleniş bir çaresizliktir, binelrce soru ve cevap karşısında çıkan yeni sorulara.

inançsızlaştıkça bencilleşiriz. bencil oluruz. bencil bir halde büyürüz. kendimizi sever, kendimizi biliriz. her yolun sonunda kendimizi görürüz. tanrı oluruz. yaratıcı oluruz. güçlü oluruz. ama hep bunları "olmuş sanarız". hiç öyle olmayız. özünde eziliriz de eziliriz kendimize karşı. fakat kendimizden başka inanacak bir şeyimiz olmayından, hep öyle "sanarız".

bir zaman daha geçer, sevgiyi sorgularız. fakat nasıl yaparız? bizler inanıyoruz, önce kendimize, sonra yine kendimize. sevecek bir şeyimiz yoksa eğer, niçin inanırız kendimize? biz, inanmadıklarımızı sevmeyiz.

bir yokuş çıkarız, bir uçurum ararız. atlamak, bir daha dönmemek için.
düşeriz, düşünmeksizin. hızlı hızlı düşünmek isteriz, yine de düşeriz. düşünmemek için, bir daha düşmemek için...

8 Şubat 2011 Salı

Açık Mektup

Aziz İnsanlarım,

Bu mektup bir isyan değildir; bu mektup bir yalvarış değildir; bu mektup bir ağlayış değildir; bu sadece bir çöptür. Okuyup, arkasından bir kaç kez düşünüp anlayamacağınız bir çöptür.

Henüz 5 yaşımdaydım. Hayata dair ufak da olsa bazı tereddütlerim vardı. Büyükmekten korkuyordum ama küçük kalmak istemiyordum. İstediğim yiyecekleri alamamak bana bir eksiklik gibi gelmesine rağmen, büyüdüğümde istediğimi almakla yetinmeyeceğimi bilmek bana büyük bir yük olmuştu. Çelişkiler ile o zaman tanıştım, bir şeyi anlayamadığım için ilk defa o zaman göz yaşı döktüm. Zor olmadı, düşününce gözlerim yaşardı.

Yıllar yılı hep aklımda şu soru vardı "gözyaşı neden akar?". Hiç bilemedim bu sorunun cevabını, hep sordum ama hep yanıtsız kaldım. Bir gün aklıma geldi cevabı; hala hayatta olduğumuz için, gözyaşları akardı. O zamanlar gözyaşıyla tanıştığımda anlamıştım: hala hayattaydım. Peki ne için?

Küçük küçük savaşlardan doğar sanıyordum en büyük savaşlar. Öyle değilmiş..
Küçük küçük isteklerden doğar sanıyordum en büyük arzular. Öyle değilmiş..
Gerçek neymiş biliyor musunuz? Gerçek; insanların doğmadan önce neyi yapıp neyi yapmayacağına karar verilmesiymiş.

Yıllarca kader olgusunu reddeden bünyem, son anlarını yaşarken bunu kabul etmeye başladı.

Anlatılacak çok fazla bir şey yok, vakit geldi-geçiyor.
Daha fazla durmanın, yaşamanın ve yaşatmanın manası yok.

Ve son olarak, hayatımda sevdiğim tek kadın, ben seni hiç aldatmadım.

hoşçakal

Tanrı sevgidir.

5 Şubat 2011 Cumartesi

aynı ile ayrı'nın hikayesi.

"tam gün doğar iken oldu her şey, ellerini kaldırdı ve yalvarmaya başladı o çok sevdiği yokluğa:

binlerce hayat gömdüm
sizin toprak diye adlandırdığınız bu kan yığınına
binlerce sevgi tohumu serptim
sizin kalp diye adlandırdığınız organa
iyi bir hayat sundum,
yaşadıklarıma, yaşattıklarıma.
ne yaptıysam olmadı, ellerim kana bulandı
ben sevgiyle kanı sildikçe
birileri öfkeyle kirletti...
cezalar, suçtan önce geldi.
yalnızlık sevgiden sonra geldi.
bir şeyler geciktikçe
hiç bir şey yeniden olmadı,
büyük bir hüsran oldu
aynı ve ayrı olanlar için..

sonunda olması gereken oldu
tanrı aynı ile ayrı'yı bir tuttu
büyük bir şiddet ile batırdı güneşi.

tam gün doğarken oldu, tam gün doğarken güneş battı ve bir daha çıkamadı.

1 Şubat 2011 Salı

temiz sayfa.

hep temiz bir sayfa açmak isterler hayatlarında
oysa her temiz sayfa
kirletilmek için açılır, tekrar ve tekrar..