25 Ağustos 2010 Çarşamba

kağıt.

iki yıl önceydi. ufak bir çocuğa elimdeki yemek olduğum kağıt helvanın bir miktarını veriyordum. yiyeceklerini paylaşmayı sevmeyen bir adam olarak ben o çocukla paylaşmak istedim. vicdan muhakemesi yapmadan paylaştım. iki laf etmeye kalkıştım.

-adın ne?
-sami.
-nerde oturuyorsun?
-şu karşıdaki kapısı olmayan evde
-ben orada ev göremiyorum?
-işte ben ve benim gibiler siz ve sizin gibilerin göremediği yerlerde yaşarız. kapımız yoktur, isteyen istediği gibi gelebilir; görebildiği sürece. sen ve senin gibiler görediği için asla gelemez. eyvallah.

hayatımda hiç bu kadar zavallı hissetmemiştim kendimi. hiç birşeyi olmayan ama her şeye sahip birçocuk vardı karşımda. bana öyle bir laf etti ki, beynimin çarkına bir demi sokmuş gibi bir anda düşünme yetim gitti. tek laf edemedim. acı verici olduğunu bile hissedemedim.

mevki ve mertebe nin ne kadar anlamsız ve yapay olduğunu o an anladım. mevki ve mertebe dediğiniz şey nedir zaten? insanın kendini farklı hissetmesini sağlayacak bir kaç anlamsız olgu. düşünce olarak kendini yetersiz görenler mevki ve mertebe ister...

belki ben de bu çocuk karşısında bu kadar zavallı durarak gizliden gizliye mevki ve mertebe isteğimi açığa çıkardım. tanrım, ne acı verici bir andı.

-devamı gelecek, aralara bir şeyler daha yazılacak.-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder